25 Nisan 2012 Çarşamba

NİĞDEDE GEZİLECEK YERLER


Termal ve SPA merkezleri 

ÇİFTEHAN KAPLICALARI  
NİĞDENİN ELMA VE PATATESİNDEN DAHA ÇOK ÇİFTEHAN KAPLICALARI MEŞHURDUR.
Çiftehan Kaplıcası: Niğde'ye 80 km. uzaklıktaki Çiftehan Kasabasındadır. Hem banyo hem de içme türlerine elverişli olan kaplıca sularının, romatizma, sinirsel hastalıklar, deri, kadın hastalıkları, beslenme bozukluğu gibi hastalıklara olumlu etkisi bulunmaktadır. Kaplıca merkezinde tesisler modern ve büyük kapasitelidir.
Çiftehan Çelikhan Otel

Çelikhan Otel


Narlıgöl Termal Otel

Narlıgöl Termal Otel 

Kale ve Kuleler

Niğde Kalesi: Birçok medeniyetin izlerini sinesinde taşıyan şirin şehrimizin anlattığımız son derece kıymetli, zengin eserleri arasında Niğde Kalesi sönük kalmaktadır. Eski Niğde şehrinin bulunduğu tepeyi çevreleyen kale üç surla çevrilmiştir. Fakat birçok yeri yıkılmış olan kalenin bedenlerinin bir kısmı evlerin duvarı olmuştur. Bugün tepenin kuzeydoğusunda bir hisarı içine alan kısım ayakta kalabilmiştir. Yakın zamana ait yıkıntıları arasında meskene çevrilen iki burcun kalıntıları görülebilmiştir. Bu sur muhtemelen Sungurbey caminin yanına kadar uzanıyordu. Sungurbey caminin karşısında surlardan ayakta kalan az bir kısım restore edilmiştir. Batı taraftaki sur ve burçlar tamamen kaybolmuştur. Kalenin ayakta kalan tek burçtan ibaret ana kulesi tepenin en yüksek noktasına yapılmıştır. Nispeten daha iyi korunmuş olan bu ana kule, dikdörtgen burçlara yaslanan surlardan çok daha yüksektir. Ana kulenin duvarları yıkılmamış ise de iç kısmında bulunan birçok oda ve hücre tamamen harap olmuştur. Güney kısmında yapılan onarımlara rağmen surun ana hatları zorlukla seçilebilir.
Kalenin tarihi hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Alt duvarlarında Arap Bizans çeşnisi var ise de M.Ö. 8. asırda yapılmış olma ihtimali vardır. Kale 1740 yıllarında Sadrazam İshak Paşa tarafından onarılmıştır. Bugün ise Belediye tarafından tepenin etrafı duvarla çevrilerek, Tepenin üstü park haline getirilmiştir.
Kalenin eski burçlarından birinin üzerine yapılmış bulunan meşhur saat kulesi fevkalade güzel bir eserdir ve adeta Niğde’nin sembolüdür. Fakat kitabesi olmadığı gibi hakkında fazla bir bilgi de yoktur. Ancak stil yoluyla 19. yüzyıla tarihlenir.
Saat Kulesi Kalenin batı burçlarından birinin üzerine inşa edilmiştir.









       

Aladağlar Milli Parkı

Emli Vadisi 


DOĞA VE DAĞ TURİZMİ




  Dağcılık ve kış turizmi açısından Niğde önemli bir merkezdir.Toros Aladağlar ve Bolkar dağları,dağcılık, trekking ve kış spor­ları açısından büyük önem taşımaktadır.Milli park statüsünde olan Aladağlarda dört yük­selti grubu bulunmaktadır.Demirkazık 3756 metredir.Kızılkaya 3725 metredir.Kaldı gru­bunda Kaldı dağının en yüksek tepesi 3688 metredir. Torasan grubunda Vayvay dağının en yüksek tepesi ise 3565 metredir.       
    ALADAĞLAR


    Orta Torosların en yüksek bölümünü teş­kil eden Aladağlar Kayseri, Niğde ve Ada­na il sınırları içinde yer. Ancak büyük bir bölümü Niğde ili, Çamardı ilçe sınırları için­de yükselen bu dağların batısından Ecemiş çayı, doğusundan ise Zamantı ırmağı akar. Aladağların batı sınırını çizen Ecemiş çayı üzerinde Çukurbağ ve Demirkazık köyleri yeralır. Toros-Aladağları, doğuda ise Bara­zama vadisinde son bulurlar. Aladağların batısında yer alan Çukurbağ ve Demirka­zık köyleri ile doğusunda yer alan Ulupınar “ Barazama” bu yüksek dağlık bölgenin en önemli köy yerleşim birimleridir.
    Bu dağların en yüksek noktalarını teşkil ederler. Aladağların güney-doğusunda ye­ralan ve Adana il sınırları içinde kalan kesi­mine ise Torasan veya “Turhasan” dağları denilmektedir.
    ALADAĞLAR’DA  GEZİ VE TIRMANIŞLAR
    Aladağlar üzerinde gezi ve tırmanış ya­pacak olan araştırıcı ve dağcılar, genellikle Niğde-Çamardı –Çukurbağ köyü üzerin­den Aladağlar’a giriş yaparlar. Aladağların yalnız Demirkazık doruğuna tırmanış yap­mak isteyenler, Demirkazık Köyünden de Aladağlara giriş yapabilirler Demirkazık batı yamaç tırmanışı ve Çımbar vadisinde gezi yapacak olanlar, Demirkazık köyün­den dağlara giriş yaparlar. Gerek Çukur­bağ gerekse Demirkazık köyleri, Çamardı devlet yoluyla Niğde il merkezine bağlıdır. Çukurbağ köyüne ulaşmak için Niğde- Ça­mardı yolu (65 km.) kullanılır. Yol asfalt­tır. Niğde-Çamardı otobüslerini kullanan yolcular, Çamardı’ya 6 km. kala karayolu üzerinde bulunan Çukurbağ köyünde iniş yaparlar. Burada gerekli hazırlıklar tamam­landıktan sonra Aladağlara giriş yapılır.
    Ancak Demirkazık çıkışı yapmak isteyen dağcılar ile dinlenmek isteyen bazı dağcı grupları, Demirkazık köyüne geçerler. Çu­kurbağ-Demirkazık köyleri arası yaklaşık 5 km.’dir. Yol stabilizedir. Demirkazık kö­yünde 100 yataklı, kaloriferli bir dağ oteli yıl boyu açık bulunmaktadır. Yine aynı böl­gede yeni bir otel (Gençlik ve Spor İl Mü­dürlüğü tarafından işletilen) 2002 yılında hizmete girmiştir. Burası da her türlü ko­naklama ihtiyacına cevap verebilecek ka­pasitededir.
    Doğal çevre ve iklim koşullarına göre Ala­dağlar üzerinde yapılacak gezi ve tırmanış etkinlikleri için en uygun zaman haziran, temmuz ve ağustos aylarıdır. Bu dağlar üzerinde ilk kez gezi ve tırmanış yapacak olan araştırmacı ve dağcıların, tüm dağlık yörede etkin olarak görülen şiddetli “Gü­neş ışımasından” korunmak için hazırlıklı olmaları gerekir. Gezi ve tırmanışlar sırasın­da açık renkli, pamuklu giysiler kullanılır.
    Toros-Aladağlar üzerinde yapılacak gezi ve tırmanışlar, genellikle dört bölüm halin­de uygulanır. Bu gezi ve tırmanışlar sırası ile Demirkazık, Yedigöller, Kaldı ve Turasan tırmanışları olarak programlanır. Bu gezi ve tırmanış programları güneyden-kuzeye Kaldı-Turasan, Yedigöller ve Demirkazık programı şeklinde de uygulanabilir.

    Sarp ve yüksek dorukların yanyana bu­lunduğu Aladağlar üzerinde gezi ve tır­manış yapacak dağcılar, bu dağlık yöre ve üzerinde yeralan yüksek doruklarla ilgili en önemsiz gibi gözüken gezi ve tırmanışlarını dahi çok ciddi ve dikkatli bir şekilde yap­malıdırlar. Geniş bir alan üzerine yayılmış bulunan bu yüksek dağlık yörede ulaşım, ilk yardım ve kurtarma faaliyetleri çok zor ve güç şartlar altında yapılabilmekte veya hiç yapılamamaktadır. Bu nedenle dağda kazaya neden olabilecek davranışlardan kesin olarak uzak durmak gerekir.
    Demirkazık Tırmanışı (3756 m.)

    
Demirkazık doruğuna ilk yaz çıkışı 17 temmuz 1927 tarihinde Dr. G. Künne ve eki­bi tarafından yapılmıştır. Demirkazık doru­ğuna yapılan ilk kış çıkışının şerefi ise Türk dağcılara ait bulunmaktadır. Demirkazık ilk kış çıkışı 29 Şubat 1969 tarihinde Dr. Boz­kurt ERGÖR ve Sönmez TARGAN tarafın­dan gerçekleştirilmiştir.
    Aladağların en yüksek doruğu olan De­mirkazık tırmanışları için genel olarak So­kulupınar kamp yeri kullanılır kamp yerin­de sürekli olarak su bulunur. Sokulupınar kamp yeri Çukurbağ ve Demirkazık köyle­rine, yaya olarak yaklaşık  iki saat uzaklık­tadır.

    Demirkazık doruğuna güneydoğu ve güney yamaçtan yapılan normal tırmanış¬lar ile teknik özellik arz eden “Batı yamaç tırmanışı” bu kamp yerinden yapılır. De¬mirkazık güneydoğu ve güney yamaçları üzerinden yapılacak normal tırmanışlar için Narpuz vadisi kullanılır. Bu vadinin yaklaşık orta kesimine gelince, kuzeye dönülerek, güney yamaç üzerinden doruk çıkışı yapı¬lır. İstenirse narpuz vadisinin sonuna kadar yürüyüşe devam edilebilir. Vadi sonunda “Kızılçarşak” aşılarak boyuna varılır. Zirve¬ye giden sırtın güneydoğu sırtı takip edile¬rek doruğa ulaşılır. Doruk çıkışından sonra çıkış yapılan yoldan tekrar kamp yerine va¬rılır. Normal koşullarda doruk çıkışları 8-10 saat sürer. Bazı ekipler, Narpuz vadisine girişten ve dar bir boğazı geçtikten sonra 2500 metrede ara kamp yaparlar. Kayacık olarak bilinen ve vadinin sağ yamacında yeralan bu kesimde sürekli olarak su bu¬lunur.
    Demirkazık Doruğuna Batı ve Kuzey Ya­maçlardan Tırmanış
    Demirkazık doruğuna batı ve kuzey ya­maçlardan yapılacak olan tırmanışlar tek­nik ve deneyim isterler. Özellikle ipli ve çivili tırmanma tekniğine sahip olmayan dağcılar bu yönlerden tırmanış yapma he­vesine sahip olmamalıdırlar. Demirkazık dağına batı yamacından tırmanış için Soku­lupınar kamp yeri kullanılır. Her dağcı kendi teknik ve tecrübesine göre, tırmanma yolu­nu belirler.
    Demirkazık’a kuzey yamaçtan tırma­nış için, Arpalık-Çımbar boğazı üzerinden Çımbar vadisine geçilir. Burada bir ara­kamp kurulur. Sokulupınar-Çımbar vadisi, yaya olarak 4-5 saat sürer. Çımbar vadisi­ne kamp kuran dağcılar, tırmanış yollarını kendileri tayin ederler . Demirkazık kuzey yamaç tırmanışı , genel olarak batı yamaç tırmanışından daha zordur. Tırmanışlar ge­nel olarak 4-6 zorluk derecesinde olur. Bu yönden tırmanış yapan dağcılar, güneydo­ğu sırtını takiben Narpuz vadisi üzerinden Sokulupınar ana kamp yerine veya Kızıl­çarşak üzerindeki boyundan tekrar Çımbar vadisine inerler.
    Yedigöller  Vadisinden Doruk Çıkışları
    Yedigöller vadisine (3100m.) geçiş için Çukurbağ köyü veya Sokulupınar kamp yerinden yaya olarak hareket edilir. Yakla­şık 2-3 saatlik bir yürüyüş içinde Yalak va­disinin ağzına gelinir. Yalak vadisi boyunca, doğuya doğru yükselerek yürüyüş devam eder. Vadinin sonunda, kuzeye doğru sapı­larak Çelikbuyduran pınarına varılır. Bura­da güzel bir mola yapılır. Mola sonrası ar­kadaki boyun aşılarak Yedigöller vadisinin başlangıcına çıkılır. Yaklaşık 1 saat süren bir inişten sonra 3100 metre yükseklikteki göl­ler bölgesine gelinir. Büyük gölün kenarın­da kamp kurulur. Çukurbağ’dan Yedigöller kamp yerine yaklaşık 8-10 saat süren bir yürüyüşle ulaşılır.
    Yedigöllerin kendine özgü iklim koşulları vardır. Yükseklik nedeni ile, Yedigöller va­disi kamp yerinde gece sular donar. Gün­düz ise şiddetli ışıma (Güneşlenme) olur Gece ve gündüz arasında değişen 25-30 derece sıcaklık farkı nedeni ile dağcıların özellikle kendilerini korumaları gerekir.
    Yedigöller Vadisinden Kızılkaya Tırmanı­şı (3725 m.)
    Kızılkaya doruğu, Yedigöller vadisinin güneybatısında yükselir. Kuzey kesimi çok sarp ve yüksek olan Kızılkaya, Aladağların
    2. en yüksek tepesidir. Kızılkaya doruğu­nun kuzey duvarının dibinde halen aktif olan bir buzyalağı çanağı, bu çanak içinde ise çok güzel bir buzul gölü “Şiringöl” var­dır. Şiringöl’ün kuzeydoğu ucunda ise aktif bir “Moren setti” yeralır.
    Kızılkaya doruk çıkışı için güçlük derece­si değişik, farklı çıkış yolları vardır. Tırman­ma yolunu her dağcı kendi belirler. Bunun için her dağcı etüt gezisi yapmalıdır. Kızıl­kaya doruğuna (3725m.) güvenli ve rahat bir çıkış için, kamp yerinden hareket edilir. 
    Kızılkaya buzul gölünün “Şiringöl”ün” so­lundan tırmanışa başlanarak 3500metre yükseklikteki Kızılkaya doruk sırtına çıkılır. Doruk tırmanışına başlanılan NS doğrultulu bu sırtın doğusunda ise iki tane çekirdek buzul yatağı görülür.
    Kızılkaya sırtına 73500 m.) ulaşan dağ­cılar, buradan batı yönünde ve sırtın gü­ney kesiminden tırmanışa devam ederek, Kızılkaya doruğuna (3725 m.) ulaşırlar. Bu yoldan Kızılkaya tırmanışı yaklaşık 5-6 saat sürer. Dönüş aynı yoldan yapılmaz. Dönüş­te dağın güneybatı yamacından Çelikbuy­duran sırtına inilir. Oradan tekrar Yedigöller vadisindeki kamp yerine geçilir. Bu yoldan kamp yerine dönüş yaklaşık 3-4 saat sürer.
    Yedigöller Vadisinden Direktaş Tepesi­ne Tırmanış
    3510 m. yükseklikteki Direktaş zirvesi, kamp yerinin güneydoğusunda yükselir. Direktaş tırmanışına normal çıkışlar güney yüzünden yapılır. Doruk tırmanışı için kamp yerinden yürüyüşe başlanır. 20-30 dakika­lık bir yürüyüşten sonra,dağın güneyinde, doruk ve çıkışının başlangıcı olan kulvarın önüne gelinir. Buradan doruk tırmanışına başlanılır. Yaklaşık 3-4 saat içinde zirveye çıkılır ve aynı yoldan kampa dönülür.
    Yedigöller Vadisinden Demirkazık Tır­manışı
    Yedigöller kamp yerinden, kuzeybatı yö­nünde yürüyüş yapan dağcılar, Narpuz va­disine geçiş sağlayan bir boğaza ulaşırlar. Buradan Narpuz vadisine inilerek Demirka­zık (3756 m.) doruk çıkışı için tırmanışa baş­lanılır. Doruk çıkışı ve geri dönüş Narpuz boğazından sonu evvelce belirtilen normal yol üzerinden yapılır. Bu rotadan Demirka­zık çıkışı yapan dağcılar normal koşullarda aynı gün içinde kamp yerine dönerler.
    Trans – Aladağlar  “Aladağlar Geçişi”
    Yedigöller üzerinde gezi, araştırma ve tır­manışlarını tamamlayan dağcılar, buradan Hacer boğazı yolu ile Barazama’ya “Ulu­pınar” geçerek Trans – Aladağ yürüyüşü yapabilirler. Yedigöller – Barazama geçişi yaklaşık 5-6 saat sürer. “ Trans –Aladağ yü­rüyüşünü yapan dağcılar Barazama – Kar­santı karayolu ile Adana’ya (yaklaşık 120 km. ) inerler.
    Trans – Aladağ yada “Trans – Toros” yü­rüyüşü Barazama – Yedigöller- Çukurbağ veya Çukurbağ – Yedigöller – Barazama yönünde yapılır. Yedigöller üzerinde gezi ve tırmanışlarını bitiren dağcılar “Trans – Toros” yürüyüşü yapmayacaklar ise Yalak vadisi üzerinde Kaldı dağına geçerler. Ye­digöller – Akşampınarı arasında yapılan bu yürüyüş yaklaşık 8 saat sürer.
    Kaldı Dağına Tırmanış (3688 m.)
    Aladağların en güneyinde 3688 m. yük­seklikteki Kaldı dağı yükselir. Kaldı dağına normal yoldan tırmanış için Akşampınarı’na kuzey yönden tırmanışlar için ise Emli vadi­sinde Sıyırma boğazına kamp kurulur.
    Kaldı Dağına Normal Yoldan Tırmanış

    
Tırmanışa, Akşampınarı kamp yerinden başlanır. Güney yönde tırmanışa devam edilerek “Avcıbeli” denilen yere gelinir. Buradan sonra doğu yönünde tırmanışa devam edilerek önce “Kaldıbaşı” tepesine, sonra da Kaldı doruğuna (3688 m. ) ulaşılır. Dönüş aynı yoldan yapılır. Bu yönden doruk çıkışı ve dönüşü 8-10 saat sürer. Kaldı dağı­na teknik tırmanışlar genellikle kuzeydoğu ve kuzey sırtları üzerinden yapılır. Sıyırma boğazı ise kamp yeri olarak kullanılmıştır.
    Güzeller ve Gürtepe Doruk Çıkışları
    Emli vadisinin kuzeydoğu ve doğusunda Cebel Dağı (3630 m. ) Gürtepe (3474 m. ) ve Güzeller doruğu (3461 m. ) yükselir. Bu doruklara çıkış yapmak isteyen dağcılar, Emli vadisinin sonu olan Sıyırma boğazın­daki Sulağankeler yaylasına kamp kurarlar. Bu kamp yerinden Güzeller, Gürtepe, Ce­bel ve Özgüdek gibi (3620 m.) doruklara güzel ve zevkli tırmanışlar yapılır. Bu kamp yerinden ayrıca Turasan dağlarına geçiş yapmakta mümkündür.
    Torasan Dağlarına Tırmanış
    Aladağların güneydoğusunda yeralan Turasan ve Torasan dağları karayolu ula­şımı ve doruk çıkışları bakımından özel bir gezi ve tırmanma programı gerektirir. Bu dağlar üzerinde yeralan Boruklu tepe (3548 m.) ve Vayvay tepe (3565 m.) çıkış­ları içinn Sıyırma vadisinden geçiş yapmak mümkün olduğu gibi, Yedigöller vadisin­den de geçiş yapmak mümkündür. Sıyırma vadisi – Sulağankeler yaylasından geçiş yapan dağcılar Kokorot vadisinde, Yedi­göller vadisinden geçiş yapan dağcılar ise Karagöl vadisinde kamp kurarlar. Turasan dağlarına Adana üzerinden gelmek iste­yenler ise önce Karsantı – Kökez köyü üze­rinden Acıman (Tırak) yaylasına çıkarlar.
    Adana – Karsantı 75 km. Karsantı – Acı­man yaylası ise yaklaşık 40 km. dir. Acıman (Tırak) yaylasından Vayvay tepe kamp ye­rine ise 6-7 saatlik bir yürüyüş ile ulaşmak mümkündür. Aladağların bütünü üzerinde gezi ve tırmanış yapmak isteyen dağcıla­rın, Niğde – Çamardı- Çukurbağ köyü üze­rinden bu dağlara giriş yapması gerekir. Yalnız güney Aladağlar ve Turasan dağları üzerinde gezi ve tırmanış yapacaklar ise özellikle Adana – Karsantı – Kökez köyü üzerinden giriş yapmak durumundadırlar.
    Bu yönden giriş yapan dağcılar veya araştırmacılar Toros dağlarının Akdeniz’e bakan yamaçları üzerinde çok zengin bir orman örtüsü ve buna bağlı olarak çok zengin bir yaban hayatı ve doğal desen ile karşılaşırlar. Ayrıca bu gezi sırasında Toroslara ve Aladağlara mahsus olan yer altı Karst derelerinin satha çıkış yeri olan Kapuzbaşı şelalelerini de inceleme fırsatı bulunur.











Niğde Müzesi

Bir İç Anadolu Bölgesi kenti olan Niğde, Paleolitik Çağdan günümüze değin kesintisiz bir yerleşime tanık olmuştur. Bu binlerce yıllık kültür birikiminin oluşumunda onlarca toplulukların ve uygarlıkların katkısı vardır. Bu kültür ve medeniyetlerin oluşturduğu çok zengin ve ünik eserlerin; onarılması, tanıtılması ve muhafaza edilmesi hiç kuşkusuz müzelerle mümkündür. Bu bağlam da, Niğde Müzesi Anadolu Arkeolojisini çok zengin ve ünik eserlerle temsil etmektedir.
Niğde’de ilk Müzecilik faaliyetleri 1939 yılında Akmedrese’de başlamıştır. II. Dünya Savaşı sırasında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin deposu olarak kullanılan medrese, 1957 yılında Niğde Müzesi’nin kurulmasıyla onarılmış, teşhir-tanzimi yapılarak ziyarete açılmıştır. 1977 yılında yeni binasına taşınan müzenin 20 Kasım 1982 yılında da ilk teşhir tanzimi yapılmıştır. Bu durum 16 Şubat 1999 tarihine kadar sürmüştür. Kazılardan gelen yoğun ve ünik eserlerin sergilenme ihtiyacı ve çağdaş bir anlayışla yaşayan müze tarzında yapılması gereken sergileme müzedeki, onarım ve teşhir-tanzim çalışmalarının tamamlanmasından sonra, 20 Kasım 2001 tarihinde, yeniden hizmete sunulmuştur.
d1.jpgd2.JPGd3.JPG


Yapılan son teşhir-tanzimi ile Bakanlığımızca “2003 YILINA AVRUPA’DA YILIN MÜZESİ” ne aday gösterilmiş, Almanya ve Fransa’dan gelen komite üyeleri tarafından elemeyi geçmiş ancak ödül alamamıştır. Bu yılda ABD Dünya Kültür Mirasını Koruma Fonu Müzemizi pilot müze seçmiş olup, proje dâhilinde tüm eserlerin dijital ortama aktarılarak yeniden yapılandırılması amaçlanmaktadır. Bu uygulama Türkiye Müzelerinde ileriye dönük çalışmalara örnek teşkil edecektir.
Niğde Müzesi’nde, Orta Anadolu arkeolojisinin kronolojik düzenle sunulduğu 6 teşhir salonu bulunmaktadır. Eserlerin büyük bir çoğunluğu bölgede yapılmakta olan kazılardan elde edilen buluntular oluşturmaktadır.
1.SALON: Bölgede, Neolitik Çağa tarihlenen Pınarbaşı Höyük, Köşk Höyük, Tepecik Höyüğü ve Kaletepe Obsidiyen Atölyesi kazılarında bulunan Obsidiyen aletler ile Neolitik ve Kalkolitik Çağ'ın önemli merkezi durumundaki Köşk Höyük kazılarından ele geçirilen ünik eserler, mezar buluntuları, tanrı ve tanrıça heykelcikleri, antropomorfik vazo ile M.Ö. 4883 yılına tarihlenen “Köşk Höyük Kalkolitik Ev”inin birebir kurgusu teşhir edilmektedir.Bu nedenle de salon, “Köşk Höyük Salonu” olarak adlandırılır.
11.jpg12.jpg13.jpg
15.JPG16.JPG14.JPG




II. SALON: I.büyük vitrinde, Eski Tunç Çağına (M.Ö. III. Bin yıl) tarihlenen Çamardı İlçesi, Celaller Köyü, Göltepe Höyüğü kazılarında ele geçen madencilere ait buluntularla, höyüğün karşısında yer alan Kestel antik kalay maden ocağındaki galeri girişinin kurgusu teşhir edilmektedir. Yine, Acemhöyük kazıları ile Ulukışla, Darboğaz Kasabası’ndan getirilen eserler de bu vitrindedir. İkinci büyük vitrinde ise; Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın önemli merkezi olan Acemhöyük (Puruşhanda) kazısında açığa çıkarılan saray buluntuları sergilenmektedir.

2 (1).jpg2 (2).jpg2 (5).jpg
2 (6).jpg2 (3).JPG2 (4).jpg


III. SALON“Geç Hitit- Frig Salonu” (M.Ö. I.Bin yıl) Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra, Anadolu’da ortaya çıkan Geç Hitit şehir devletlerinden Nahita ve Tuvanuva krallıklarına ait fırtına ve bereket tanrısı stelleri, Hitit Hiyeroglifiyle yazılmış kitabeler, Kaynarca Tümülüsü buluntuları, Frig dönemi seramikleri ve “Göllüdağ Aslanı” sergilenmektedir.

31.jpg32.JPG33.JPG
34.JPG35.JPG36.JPG


IV. SALON: Helenistik, Roma ve Bizans Dönemi buluntularına ayrılmıştır. Salonun bir bölümünde, il sınırları dâhilinde olan Tepebağları, Porsuk Höyük ve Acemhöyük kazılarında ele geçirilen buluntular ile satın alım ve zor alım yoluyla kazandırılan pişmiş toprak ve cam eserler, mühür baskıları, Roma Dönemi Heykelcikleri ve Bizans Dönemi eserleri yer almaktadır. Salonun diğer bölümünde ise, Tyana’da açığa çıkarılan ve M.S. II. yy. Roma İmparatorluk Dönemine tarihlenen heykeltıraşlık ürünleri ile mezar stelleri sergilenmektedir.
41.jpg43.JPG42.jpg
45.JPG44.JPG46.jpg




V.SALON: Sikke ve mumyalar teşhir edilmektedir.A-Sikke Bölümü: Sikke basım tekniği ve genel tanımlar, iki pano halinde tanıtılmış, 6 büyük duvar vitrini içerisine, kronolojik sırayla Grek, Helenistik, Roma, Bizans ve İslami-Osmanlı dönemi sikkeleri ile Selçuklulardan kalma gümüş define ile Kapadokya Krallığına ait Tepebağları definesi yer alır.
B-Mumya Bölümü: Aksaray Ihlara Vadisi’nde bulunan “Rahibe Mumyası” (X.yy.) ile Çanlı Kilise’den çıkarılan 4 adet bebek mumyası (XIII. yy.) sergilenmektedir.
5 (1).JPG5 (3).JPG5 (2).jpg
5 (4).jpg5 (5).JPG5 (6).JPG




VI. SALON: 
“Etnoğrafik Eserler Salonu”: Bölgenin kaybolmaya yüz tutmuş etnoğrafik kültürünün tanıtıldığı salonda silahlar, el yazmaları, yazı takımları, aydınlatma araçları, halılar, kilimler, âlemler, takılar ve İlhanlı Döneminden kalma eserlerin yanında Kaçar Türklerine ait bir sini teşhir edilmektedir. Salonda birde şark köşesi oluşturulmuştur.

6 (1).jpg6 (3).jpg6 (2).jpg
6 (6).jpg6 (5).jpg6 (4).JPG

Diğer Tarihi Yerler

    600 Bin yıllık tarihi geçmişin izlerine tanıklık eden NİĞDE günümüzden itibaren 10 Bin yıllık kesintisiz bir yerleşim merkezidir. Anadolu Selçuklu dönemi öncesine kadar kent merkezi olarak Tyana (Kemerhisar) kullanılmıştır. Anadolu Selçukluları ile birlikte yeni kent merkezi bu günkü Niğde olmuştur.

Tyana Su Kemerleri Roma Havuzu

    Niğde'de  Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine kadar uzanan süreçten günümüze bir çok eser kalmıştır. Roma dönemi eserleri arasında Roma Havuzu ve Tyana (Kemerhisar) su kemerleri, Bizans döneminden günümüze ulaşan Gümüşler ören yeri, Selçuklu döneminden günümüze ulaşan Alaaddin Camii, Sungurbey Camii, Akmedrese, Hüdavent Hatun Türbesi, Yerhan, Sıraçakıl Han, Sarı Han ve esas şeklini Anadolu Selçukluları döneminden alan Niğde Kalesi ve 19. yüzyılda inşaa edilen saat kulesi ve Osmanlı döneminden günümüze ulaşan Ulukışla Sadrazam Mehmet Paşa Kervansarayı en çok ziyaret edilen yerler arasındadır.

Gümüşler Manastırı Alaaddin Camii

Sungurbey Camii Akmedrese
 Hüdavent Hatun Türbesi Sıraçakıl Han

  Sarı Han  Yerhan

Niğde Kalesi

Sadrazam Mehmet Paşa Kervansarayı


    Niğde'de 19. yüzyıla ait günümüze ulaşan birçok kilise vardır. Bunlar arasında Küçükköy Kilisesi, Kumluca Kilisesi, Konaklı Kilisesi, en büyük kiliseler arasında yer almaktadır.  

Sungurbey Mahallesinde bir kilise      Küçükköy Kilisesi

Yeşilburç Kilisesi (Camii)   Hamamlı Kilisesi


    Yine 1574 yılına tarihlenen Niğde Merkez ve Bor ilçesinde Sokullu Mehmet Paşa bedestenleri mevcuttur.

Sokullu Mehmet Paşa Bedesteni

Bor Sokullu Mehmet Paşa Bedesteni


HAMAMLAR
Niğde’de günümüze Çarşı Hamam’ı (XVII. Yüzyıl) ve Murat Paşa Hamam’ı (XVII. Yüzyılın ortaları) gelmiştir. Türk hamam mimarisinin genel özelliklerini taşıyan bu yapılar; soyun­malık, ılıklık, sıcaklık ve halvetleri ile sıcak su deposundan müteşekkildir. Hamamların soyunmalık bölümleri orijinal özelliklerini yitirmekle birlikte, diğer kısımlar asli durum­larını korumuşlardır. Ayrıca Çarşı Hamam’ın­da sıcak su deposu önceden soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümleri ile aynı eksen üzerinde yer alırken, sonradan yıkılarak sı­caklığın yan tarafına yerleştirilmiştir. Murat Paşa Hamam’ında ise, sıcak su deposu, arsa durumundan dolayı sıcaklığın yan tarafına yapılmıştır. Niğde Çarşı Hamamı’nın sıcaklık bölümü; merkezi bir mekân etrafında aksi­yal olarak düzenlenmiş, eyvanlar ve köşe halvetlerinden meydana gelir. Murat Paşa Hamamı ise; sıcaklık kısmı, kare bir sıcaklık etrafında sıralanan halvetli hamamlar guru­buna girmektedir.  
 Paşa Hamamı
Bor Eski Hamam


     


        Ören Yerleri

        Kaletepe
               Orta Anadolu’nun en büyük yanardağla­rından biri olan GÖLLÜ DAĞ’ ın eteklerinde, denizden yaklaşık 1600 metre yükseklikte bulunan KALETEPE DERESİ’ dir. Bölgedeki volkanik etkinlikler, tarih öncesi topluluk­ların aletlerini yaptığı bir doğal cam olan obsidiyenin ortaya çıkmasını sağlamıştır.. Buradaki arkeolojik  tabakalanma, en ye­nileri 160 bin yıldan daha öncesine tarihle­nen değişik insan yerleşimlerine ait kanıtlar içermektedir. Sadece Orta Anadolu değil, tüm Türkiye, Yakındoğu ve hatta Doğu Av­rupa için de bu kadar uzun bir süreyi içe­ren Paleolitik Çağ tabakalanması büyük bir önem taşımaktadır. Acheul kültürünün evri­mini yansıtan bu tabakalanma Anadolu için eşsizdir. Hâlâ kazılmakta olan bu açık hava buluntu yeri, Türkiye’nin en önemli Paleo­litik Çağ yerleşimlerinden biri ve Anadolu yarımadasının ilk iskânıyla ilgili sorulara ya-nıt verebilecek, şimdilik bilinen tek buluntu yeridir. Kaletepe Deresi Paleolitik Çağ ka­zıları, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Ana­bilim Dalı ve Mission de Préhistoire Anato­lien (Fransa Dışişleri Bakanlığı) işbirliği ile Kömürcü-Kaletepe Obsidiyen Atölyesi Kazı Projesi kapsamında yürütülmektedir. Pale­olitik Çağ çalışmalarının sürdürüldüğü ve Kaletepe Deresi 3 olarak adlandırılan Ple­istosen tabakalanması, 2000 yılında Neoli­tik Çağ Obsidiyen atölyesi kazıları sırasın­da keşfedilmiştir. Günümüzden 600 bin yıl öncesine kadar giden Kaletepe, Obsidiyen volkanik cam atölyesi kazısı Niğde Müzesi başkanlığında İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nur Balkan Atlı’nın bilimsel danış­manlığında sürdürülmektedir. 
         1


         2      
                       Köşk Höyük
         
         Niğde ili, Bahçeli beldesinde Roma ha­vuzunun doğusundaki kayalık yamaç üzerinde yer alan Köşk Höyük’te, 1981 yı­lından beri Ankara Üniversitesi Dil ve Ta­rih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü ve Niğde Müzesi arkeologları tarafından sürdürülen kazılar, Bor ovasının en eski tarım ve hayvancılıkla uğraşan toplumu­nun (M.Ö.6050–4911) bu alana yerleştiği­ni göstermektedir. Beş tabaka halindeki yerleşimin ilk dört tabakası Geç Neolitik, en geç tabakası ise Erken Kalkolitik devre aittir. Neolitik dönemde gereksinime göre genişletilen çok odalı küçük mekânlardan oluşan mimari mevcuttur. Kalkolitik dö­nemde ise sokakların üstüne sıralanan bitişik düzendeki konutlar belli bir plana göre inşa edilmiştir. Bu dönem insanlarının, ölülerini konutların tabanına gömdükleri anlaşılmaktadır. Köşk Höyük’ün ölü göm­me âdeti açısından önemi; çoğu yetişkin ve bazı çocuklara uygulanan başın gövdeden ayrılarak yüzün kille sıvanıp, yüz organları­nın belirtilmesi ve aşı boyası ile boyanarak onlara canlılık kazandırılmasıdır. Bu uygula­ma, Filistin, İsrail, Ürdün ve güney Suriye’de M.Ö. 10000–8000 arasında görülmektedir.

        Göltepe - Kestel Ören Yeri
             İlk Tunç çağına (M.Ö. 3200–2000) ait Kestel Maden Ocağı, Niğde dağları etek­lerinde Çamardı İlçesi Celaller Köyü sınır­ları içerisindedir. Maden, kendisine çağ­daş bir cevher işleme atölyesi ve yerleşim yeri olan Göltepe’nin karşısındadır. Kalay cevheri kasiteritin madenden çıkarılma­sında, önce cevher damarının altına bir ateş yakılıp damar iyice ısıtılınca su serpi­lerek çatlatılıyordu. Maden ocağı ve gale­riler sistemi, dağın içerisinde bir dolambaç gibi toplam 1,5 km. alana yayılmaktadır.Erken Tunç çağına ait Göltepe yine ken­disi ile çağdaş ve kalay madeni olan Kes­tel ile karşı karşıyadır. Göltepe ve Kestel Madenindeki kazılarda çok sayıda cev­her zenginleştirme aletleri bulunmuştur. Göltepe’de büyük miktarda kalay made­nin işlendiğini, kalay cüruf içerikli potalar göstermiştir. Potalarda eritildikten sonra, eritilen kalay kalıplara dökülüp, kalay kül­çeleri elde ediliyordu. Bu metalürjik işle­min son aşaması kalayın bakır ile birleş­tirilerek bronz alaşımının hazırlanmasıydı. Gelişmiş bir teknolojinin ürünü olan bu maden, Eski Tunç çağında her türlü ale-tin, silah ve takının yapımında kullanılmış­tır. Bu alanlardaki kazı çalışmaları Niğde Müzesinin Başkanlığında ve Chicago Üni­versitesi Oriental Enstitüt’ten Prof. Dr. K. Aslıhan YENER’ inbilimsel başkanlığında yürütülmüştür.  
        3 
         2 3

         
        1
        2
        Porsuk Höyük
        Niğde İli, Ulukışla İlçesi, Porsuk Köyü sınır­ları içerisinde yer alan ve yöre halkı arasında Zeyve Höyük olarak da adlandırılan Porsuk Höyük, Niğde İline 55 km. olup, Ulukışla İlçesi’ne ise 9km. mesafededir. Eski Porsuk Köyü’nün 3km. kuzeybatısında, Ankara-Adana karayolunun yaklaşık 500 m. güney­doğusunda yer almaktadır. İçerisinde Hitit yerleşimini barındıran hö­yük, Demir çağı ağırlıklı olup, Geç Roma dö­nemine kadar bir tabakalaşma vermektedir. Höyükte kazı çalışmaları; 1970’li yıllardan beri Fransız bir ekip tarafından yürütülmek­tedir. Bu kazı ekibinin başkanı 2003 yılında değişmiştir. Yeni oluşan kazı ekibi Bakanlı­ğa 2003_2008 yıllarını kapsayan 5 yıllık bir kazı programı sunmuştur. Kazılarda bulunan eserler Niğde Müzesi’nde sergilenmektedir.

                           
                           Göllüdağ Ören Yeri
             Niğde il merkezinin kuzey yönünde olup, il merkezine 60km. uzaklıktadır. Kömürcü Köyü yakınında bulunan Göllüdağ, deniz se­viyesinden 2172m. yükseklikte korunaklı bir şehirdir. Volkanik bir dağ olan Göllüdağ’ın konik olan zirvesinde bir de krater göl mev­cuttur. Bu krater gölden dolayı da Göllüdağ olarak adlandırılmıştır.
            M.Ö.1200 yıllarında Ege göçleri sonra­sında Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla Anadolu’da oluşan geç Hitit şehir devletle­rinden birisi de bölgemizdeki Tabal’dır.  Bu dönemde Göllüdağ, Tabal ülkesinde yeri belli olan şehir devletlerindendir. Göllüdağ ören yerinde ilk kazı çalışmalarına 1934 yı­lında Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık tarafından başlanılmıştır. Kazı çalışmalarına 1968–1969 yıllarında Burhan Tezcan tarafından devam edilmiştir. Bu tarihten 1992 yılına kadar ka­zılara ara verilmiştir. 1992–1996 yılları ara­sında ise, Niğde Müze Müdürlüğü’nün de­netiminde, Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Wulf Schirmer’ in katılımıyla devam edilmiştir.
            Göllüdağ, M.Ö. 8–7 yy.dan kalma etrafı dıştan tamamen surla çevrilmiş bir Geç-Hitit şehridir.
            Saray ve mabet olabilecek orthostatlı yapı da ikinci bir surla çevrilerek koruma altına alınmıştır. İki sur arasında da birbirinin simet­riği olan yapılar kompleksi bulunmaktadır. Ele geçen heykeltıraşlık eserlerinin kısmen işlenmesi, büyük ölçüde ise işlenmeden bı­rakılması, şehrin inşasının tamamlanmadan terk edildiğini göstermektedir. Ancak hangi nedenle halkın şehri terk ettiği bilinmemek­tedir.
         2
        3
          1

         
        Tyana Ören Yeri
            Antik Tyana örenleri, Bor ilçesi, Kemerhi­sar kasabasındadır. Ören yeri, Kemerhisar Kasabasının büyük bir bölümünün altında kalmıştır. Kasabanın muhtelif yerlerinde çe­şitli durumlarda bulunan önemli heykeltıraş­lık eserler ve ören yerinde yapılan bilimsel kazılar neticesinde çıkan eserler ve mimari parçalar Niğde Müzesi’nde sergilenmekte­dir. Bahçeli kasabası’nda bulunan ve Roma havuzu adıyla adlandırılan antik havuza hayat veren kaynak suyunun Roma devrin­de yapılan kemerlerle taşınmasına yönelik oluşturulan kemerlerden dolayı kasaba Ke­merhisar adını almıştır. Roma havuzundan itibaren Kemerhisar Kasabası içlerine kadar ki bölümde kemerler toprak altındadır. Kalan bölümdeki ve kazı alanına kadar olan ke­merler ise toprak üzerindedir Halen büyük bir bölümü ayakta bulunan su kemerleriyle Roma havuzundan şehre su taşınmaktaydı.

            Su kemerleri M.S. II-III. yy.’lara aittir. Tyana Ören yeri I.II. ve III. dereceli arkeolojik sit ala­nı olarak koruma altına alınmıştır.

            
        Tarih öncesinden Hititler’in yıkılışı­na değin pek çok uygarlığa mekân olan Kemerhisar(Tyana), Hititler döneminde Tu­wanuwa, Roma’da ise Tyana olarak tanı­nıyor. Tuwanuwa Geç Hitit döneminin baş­kentidir. Ünlü kral Warpalawa İ.Ö.738–715 yıllarında bu kentte hüküm sürmüştür.
            M.Ö.30-M.S. 395 yıllarını kapsayan Roma döneminde, Kemerhisar(Tyana) yoğun yapı­laşma ile tarihinin en önemli evresini yaşadı. Antik kent saraylarla, tapınaklarla, su ke­merleriyle ve yerleşim birimleriyle büyük bir kent konumuna geldi. Tyana’nın en parlak dönemi hiç kuşkusuz Roma çağıdır. Bu dö­nemde iki kez Güney Kapadokya Krallığı’nın başkentliğini yapmıştır.

            
        Antik Tyana kentinde 2000 yılından beri bir İtalyan ekip tarafından bilimsel kazılar sürdürülmektedir. 



         2




        3
         1

                               Andabalis, Eski Andaval
            Tarihi kaynaklarda adı Andavilis, Adda­ualis, Ambavalis olarak geçen yerleşim Geç antik dönemde, İstanbul’dan Kilikya Pylaisi’ne giden yol üzerinde bir istasyon görevi üstlenmiştir. Niğde İli’nin 8 km. ku­zeydoğusunda, merkez ilçeye bağlı Aktaş köyü yakınında ve bugünkü Yeniköy (Yeni Mahalle)’de bulunan Bizans dönemine ait kilise ilk olarak W.J.HAMİLTON’ un 1842 yılında basılan seyahatnamesinde kısaca anlatılmaktadır. Seyyah, Eski Andaval’daki kilisenin Konstantinos’un annesi Helena’ya adanmış bir kilise olduğunu belirtmektedir. Günümüzden yaklaşık olarak 1500 yıl ön­cesine ait olan Andaval Kilisesinin kazı ve yenileme çalışmaları Niğde Müzesi Müdür­lüğü başkanlığında Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Sacit PEKAK’ın bilim­sel danışmanlığında yürütülmektedir.
         1
               2

        Gümüşler Manastırı
            Manastırın yer aldığı Gümüşler kasaba­sının Orta Çağdaki adı ve tarihi hakkında dönem kaynağı bulunmamaktadır. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, kuvvetli ihtimalle 8-12 yüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır. Büyük bir kaya kilisenin içine oyulan manastır Kapadok­ya bölgesindeki günümüze iyi korunarak gelmiş ve en büyük manastırlardan biri­sidir.
            Kapadokya’da kayaya oyulmuş pek çok manastır bulunmaktadır ve bazı bilim adamları bunları yemekhaneli(trapezalı) ve açık avlulu olmak üzere iki grupta ele almaktadır. Gümüşler Manastırı ikinci grup dâhilindedir. Manastırın en önemli yapısı, kompleksin kuzeyinde yer alan kilisedir. Ana giriş kapısının tam karşı­sındadır. Manastıra orta avludan geçi­lerek ulaşılır. Manastırın avlu yüksekliği 14 metredir. Manastırda yer alan diğer mekânların pek çoğunun işlevi bilinme­mektedir. Orta avluda mezarlar ve erzak depoları bulunmaktadır. Girişte avlunun sol tarafında yer altı şehri bulunmaktadır. Yeraltı şehrinden toprak yüzeyine ulaşan havalandırma ve megafon şeklinde ha­berleşme sistemi vardır
        .

            
        Kilisenin duvar resimlerinde en az üç farklı ustanın çalıştığı düşünülmektedir. Ana apsis­teki üç şerit halindeki resimlerin en üstünde­ki tahtta İsa, sağında iki melek, İncil yazarları­nın sembolleri ile Desis sahnesinde yer alan Meryem ve havariler, en alttaki şeritte ise Kayserili Büyük Basileios, Nysa’lı Gregorios, Nazians’lı Gregorios gibi kilise babalarının resimleri yer almaktadır.

            
        Kuzey haç kolundaki Meryem’e Müjde, İsa’nın doğumu ve Tapınağa Takdimi sah­neleri ile Vaftizci Yahya ve Aziz Stephanos figürleri ikinci bir sanatçının elinden çıkmış olmalıdır. İç narteksten naosa giriş kapı­sının güneyindeki Meryem ve çocuk İsa ile iki yanlarındaki baş melekler Gabriel ve Mikael figürleri üçüncü sanatçıya aittir. Narteksin üstündeki bir odanın duvarların­da Kapadokya’da örneği görülmeyen, av sahneleri, çeşitli hayvanlardan oluşan bir kompozisyon dikkat çekmektedir. Kapadok­ya’daki pek çok kilisede olduğu gibi, Gü­müşler Manastırında da duvar resimlerinin ikonografik ve üslup özelliklerine göre tarih­lendirme yapılabilmektedir. Manastırdaki du­var resimleri İngiliz arkeolog-restoratör Mic­hel Gough tarafından 1960 lı yıllarda tamir edilmiştir. Kilisedeki resimlerin bu özellikleri ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yöntemi ile 11./12. yy.l’ara tarihlendirmek mümkündür.
         2




        3



        4
         1
        5 6

                                               Kuş Kayası Kaya Mezarları
        Niğde İli, Merkez ilçeye bağlı Karatlı Ka­sabasındadır. Kasabanın güneybatısında bulunan kaya mezarları, bir vadinin iki ya­macında bulunmaktadır. Mezarlar vadinin güney yamacında 11 adet, kuzey yamacında 4 adet olmak üzere 15 adettir. Birbirine ben­zeyen bu mezarların içlerinde klineler yer alır. Bir mezarın içinde aşı boyasıyla yapıl­mış dağ keçisini kovalayan köpek figürleri yer almaktadır. Bu kaya mezarlarının tama­mının giriş kapıları üzerinde sağır pencere gibi delikler vardır. Bu kapıların sağında ve solunda stilize insan figürleri kabartma ola­rak işlenmiştir. 
         1
         Karatlı Tatarlar Mezarlığı
        1


          Camiler

          ALÂEDDİN CAMİİ
          Niğde sancak beyi Ziynettin Beşare tarafından 1223 yılında yaptırılmıştır. Kitabesine göre yapının mimarları, üstad Sıddık ve kardeşi Gazi’dir. Ayrıca inşa kitabesinde, Müstenireddin adı geçmektedir, bu şahsın caminin inşaatından sorumlu yapım yöneticisi olduğu anlaşılmaktadır. Bazı onarımlarla günümüze gelen cami, orijinal özelliğini büyük ölçüde korumakta ve işlevini devam ettirmektedir. Cami iki kapılıdır. Doğuya bakan kapı üzerinde yaz aylarında 09.30 – 11.00 saatleri arasında güneş ışıklarının bıraktığı gölge, kapının taş maharetli elleriyle işleyen ustanın “ Taçlı Kadın Başı” nı ortaya çıkartmaktadır. Efsaneye göre usta, âşık olduğu ve hiç evlenemeyeceğini bildiği Niğde Sancak beyinin kızına duyduğu aşkı sonsuza dek yaşatmak için konuyu kapı süslemesindeki taşa resmetmiştir. Yapı, harım ile kuzeydoğu köşesine yerleştirilen tek şerefeli minareden oluşmaktadır.
           Alaaddin Camii

          SUNGURBEY CAMİİ Caminin inşa kitabesi yoktur. Ancak 1335 yılı civarında yapıldığı düşünülmektedir. İlhanlı döneminde Niğde Valisi olan Sungur Bey tarafından yaptırılmıştır. Caminin mimarı bilinmemektedir. Fakat minber ile muhtemelen kuzey taç kapısının ahşap kapı kanatlarını Hoca Ebubekir, daha sonraki döneme ait doğu taç kapısının ahşap kapı kanatlarını ise Hacı Muhammed isimli ustalar yapmıştır. Niğde Kalesinin güneybatı yönündedir.

          Bazı onarımlarla günümüze gelen camii, örtü sistemi ve minareler haricinde orijinal özelliğini ve fonksiyonunu korumaktadır. Doğu taç kapısı asıl giriş açıklığı üzerinde 874 H./1469–70 M. tarihli vergi kitabesi bulunur. Muhtemelen bu tarihte cami tamir görmüş olabilir. Yapı barut mahzeni olarak kullanılırken, XVIII. yy. ortalarında mahallede çıkan yangın sonucu cami yanmış, örtü sistemi ve minareler de tamamen yıkılmıştır. Sonrasında tamir edilerek ahşap direkli ve düz toprak damlı cami şeklini almıştır. Yapı 1948 yılı civarı tekrar onarım görmüş doğu taç kapısındaki minarelerden biri yeniden yapılmıştır.

          Cami, doğu- batı doğrultusunda meyilli bir arazi üzerine inşa edilmiş ve dıştan 28.45x37.10 m. ölçülerindedir. Yapı, harim, doğu ve kuzey cephelerde birer taçkapı ile doğu cephenin güney tarafına camiye bitişik yerleştirilen türbeden müteşekkildir. Camii inşasında sarımtrak renkte ince yonu trakit taşı kullanılmıştır. Yapı inşasında oldukça temiz ve itinalı bir işçilik görülür. Doğu ve kuzey cephelerde birer taç kapıya yer verilmiştir. Ayrıca kuzey cephenin doğu köşesinde merdivenle çıkılan fevkani, “bey kapısı” vardır. Çifte minareli abidevi taç kapının doğu cepheye yapılması arazinin topografik yapısıyla alakalıdır. Doğu taç kapısı eyvan türünde olup, iki yandan birer minareyle sınırlandırılmış ve Türk Mimarisinde kendine özgü seçkin bir yeri vardır. Eyvan Gotik Mimarisinin bir özelliği olarak kaburgalı tonozla kapatılmıştır. Eyvanın yan duvarlarına simetrik yerleştirilen mihrabiyeler, zeminden yüksekte tutulmuştur. Eyvanın duvarları tamamen bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeyle dekore edilmiştir. Dikkati çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütunceleri arasında kalan ve sekiz kollu yıldızlardan oluşan, geometrik motiflerle bezenen panolar dıştan, kıvrık dallar arasına yerleştirilen çeşitli hayvan başları, spiral kıvrık dalların uçlarında ve aralarındaki boşluğu doldurur vaziyette; kuzey panoda 37 güney panoda ise 42 figür vardır. Bunlar; Kuş, fil, oğlak, at, panter, antilop, ejder, sıçan, boğa, tavşan, maymun, köpek, aslan, koyun, ördek ve balık figürlerinden oluşmaktadır. Bunların On iki hayvanlı Türk Takviminin bir hatırası olarak, taç kapıyı bezemek amacıyla yapıldığını sanmaktayız. Keza, Kuzey Taç Kapı da geometrik, bitkisel ve figürlü bezemelerle dekore edilmiştir. Cami de batı duvarın alt tarafında 4, doğu duvarın alt tarafında 1, üst tarafında 3 ve kuzey duvarın üst tarafında bir pencere orijinal özelliklerini koruyarak günümüze gelmiştir. Cami de ahşap bezemeyi kuzey ve doğu taç ahşap kapıları ile bugün Dışarı Camii’nde bulunan minberin de görmekteyiz. Caminin inşa kitabesi yoktur. Ancak 1335 yılı civarında yapıldığı düşünülmektedir. İlhanlı döneminde Niğde Valisi olan Sungur Bey tarafından yaptırılmıştır. Caminin mimarı bilinmemektedir. Fakat minber ile muhtemelen kuzey taç kapısının ahşap kapı kanatlarını Hoca Ebubekir, daha sonraki döneme ait doğu taç kapısının ahşap kapı kanatlarını ise Hacı Muhammed isimli ustalar yapmıştır. Niğde Kalesinin güneybatı yönündedir.Bazı onarımlarla günümüze gelen camii, örtü sistemi ve minareler haricinde orijinal özelliğini ve fonksiyonunu korumaktadır. Doğu taç kapısı asıl giriş açıklığı üzerinde 874 H./1469–70 M. tarihli vergi kitabesi bulunur. Muhtemelen bu tarihte cami tamir görmüş olabilir. Yapı barut mahzeni olarak kullanılırken, XVIII. yy. ortalarında mahallede çıkan yangın sonucu cami yanmış, örtü sistemi ve minareler de tamamen yıkılmıştır. Sonrasında tamir edilerek ahşap direkli ve düz toprak damlı cami şeklini almıştır. Yapı 1948 yılı civarı tekrar onarım görmüş doğu taç kapısındaki minarelerden biri yeniden yapılmıştır.Cami, doğu- batı doğrultusunda meyilli bir arazi üzerine inşa edilmiş ve dıştan 28.45x37.10 m. ölçülerindedir. Yapı, harim, doğu ve kuzey cephelerde birer taçkapı ile doğu cephenin güney tarafına camiye bitişik yerleştirilen türbeden müteşekkildir. Camii inşasında sarımtrak renkte ince yonu trakit taşı kullanılmıştır. Yapı inşasında oldukça temiz ve itinalı bir işçilik görülür. Doğu ve kuzey cephelerde birer taç kapıya yer verilmiştir. Ayrıca kuzey cephenin doğu köşesinde merdivenle çıkılan fevkani, “bey kapısı” vardır. Çifte minareli abidevi taç kapının doğu cepheye yapılması arazinin topografik yapısıyla alakalıdır. Doğu taç kapısı eyvan türünde olup, iki yandan birer minareyle sınırlandırılmış ve Türk Mimarisinde kendine özgü seçkin bir yeri vardır. Eyvan Gotik Mimarisinin bir özelliği olarak kaburgalı tonozla kapatılmıştır. Eyvanın yan duvarlarına simetrik yerleştirilen mihrabiyeler, zeminden yüksekte tutulmuştur. Eyvanın duvarları tamamen bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeyle dekore edilmiştir. Dikkati çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütunceleri arasında kalan ve sekiz kollu yıldızlardan oluşan, geometrik motiflerle bezenen panolar dıştan, kıvrık dallar arasına yerleştirilen çeşitli hayvan başları, spiral kıvrık dalların uçlarında ve aralarındaki boşluğu doldurur vaziyette; kuzey panoda 37 güney panoda ise 42 figür vardır. Bunlar; Kuş, fil, oğlak, at, panter, antilop, ejder, sıçan, boğa, tavşan, maymun, köpek, aslan, koyun, ördek ve balık figürlerinden oluşmaktadır. Bunların On iki hayvanlı Türk Takviminin bir hatırası olarak, taç kapıyı bezemek amacıyla yapıldığını sanmaktayız. Keza, Kuzey Taç Kapı da geometrik, bitkisel ve figürlü bezemelerle dekore edilmiştir. Cami de batı duvarın alt tarafında 4, doğu duvarın alt tarafında 1, üst tarafında 3 ve kuzey duvarın üst tarafında bir pencere orijinal özelliklerini koruyarak günümüze gelmiştir. Cami de ahşap bezemeyi kuzey ve doğu taç ahşap kapıları ile bugün Dışarı Camii’nde bulunan minberin de görmekteyiz.
          Sungurbey Camii Sungurbey Camii

          HANIM CAMİ Burhan Mahallesi’ndedir. İnşa kitabesine göre; 856H./1452M. Yılında yapılmıştır. Yaptıran Murat’ın Oğlu Hacı Dursun’ dur. Bazı onarımlarla günümüze gelen camii, orijinal özelliğini kısmen yitirmiştir. Dıştan 8.70x16.90 m. ölçülerinde olup, enine dikdörtgen planlı yapı, düz ahşap tavanlı camiler gurubundadır. Son cemaat yeri yoktur. Cami harim ile tek şerefeli minareden oluşur. Yapı oldukça sade inşa edilmiştir.


          MURAT PAŞA CAMİİ
          Günümüze bazı onarımlarla gelen camii, orijinal özelliğini büyük ölçüde korumakta ve işlevini devam ettirmektedir. Enine dikdörtgen planlı yapı, dıştan yaklaşık 13.00x30.60 m. boyutlarındadır. Farklı çapta 4 kubbeyle örtülen harimin kuzeybatı köşesinde türbe ve kuzey cephenin doğu tarafına tek şerefeli minare yer alır. Kuzey cephenin orta bölümünde ise önceden üç gözlü son cemaat yerinin olduğu sanılmaktadır. Yapının duvar ve örtü sisteminde sarımtrak renkte ince yonu trakit taşı, payelerde bazalt taşı, minber ile bir kapısında mermer malzeme kullanılmıştır. Temiz bir işçilik vardır. Cepheler de ikişer sıra pencere açılarak duvarların masifliği giderilmiştir. Cami genelinde sade inşa edilmekle birlikte, dikkati çeken bezemeler avlu kapısında, mihrap, minber ve harimin batı bölümündeki ahşap mahfilde görülür. 1081H./16 Eylül 1670 M. tarihinde inşa edilmiştir




          DIŞARI (ÇELEBİ HÜSAMETTİN) CAMİİ
          Saruhan Mahallesi Bor Caddesi Üzerindedir. Yapının inşa kitabesi yoktur, Fakat XVI. yy. yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze bazı onarımlarla gelen camii, orijinal özelliğini büyük ölçüde korumakta ve işlevini devam ettirmektedir. Daha önce yıkılan son cemaat yeri aslına uygun yeniden inşa edilmiştir. Yapı, tek kubbeli camiler sınıfındadır. Dıştan 17.10x17.10 m. ölçülerinde harim, kuzeyinde 5.40x17.10 m. ölçülerinde üç kubbeli son cemaat yeri ve kuzeybatı köşesinde yer alan tek şerefeli minareden oluşur. Cephe duvarlarında ve kubbe kasnağında sarımtrak ince yonu trakit taşı, minare de kül renginde mihrapta ise kül rengi kesme taş kullanılmıştır. İtinalı işçilik göze çarpar. Cephe duvarları oldukça yüksek tutulmuştur. Yapının bütün duvarlarında iki sıra pencere açılarak monotonluk giderilmeye çalışılmıştır. Son Cemaat Yeri köşelerden pandantiflerle geçilen üç kubbeyle örtülmüştür. Harime girişi sağlayan 1.15x2.10 m. ölçülerinde cümle kapısı kuzey duvarının ortasına yerleştirilmiş, basık kemer ve söveler mermerden yapılmıştır. İç mekâna aydınlık, her duvarda eşit şekilde sekizi alt sırada, sekizi üst sırada ve biri de kubbe kasnağında olmak üzere on yedi pencereyle sağlanmıştır. Camide aşırı süsleme yoktur. Dikkati çeken bezeme mihrap ve müezzin mahfilindedir.



          KIĞILI (PAZAR) CAMİİBal Hasan Mahallesi’ndedir. Doğu cephedeki pencere alınlığına yerleştirilen inşa kitabesine göre, 1106H./1694–95M. yılında yapılmıştır. Yaptıran Hacı Hasan’dır. Günümüze bazı onarımlarla gelen camii, orijinal özelliğini büyük ölçüde korumakta ve işlevini devam ettirmektedir. Tek kubbeli camiler sınıfına dâhildir. Dıştan yaklaşık 15.00x17.00m. boyutlarında olup, harim ile kuzeydoğu köşesindeki tek şerefeli minareden oluşur. Cami doğu-batı doğrultusunda eğimli bir arazi üzerine kurulmuştur. Cephe duvarlarında, kubbe kasnağında, minare ve mihrapta sarımtrak renginde ince yonu trakit taşı, cümle kapısı ve pencerelerin kemer, lento ve sövelerinde mermer malzeme kullanılmış, kubbe ise kurşun ile kaplanmıştır. Genelinde temiz işçilik göze çarpmaktadır. Harim, köşelerden tromplarla geçilen 12.00m. çapında yarım kubbe ile kapatılmıştır. İç mekâna aydınlık; doğu duvarda bir, diğer duvarlarda ikişer ve kubbe kasnağında dört adet olmak üzere toplam on bir pencereyle sağlanmıştır. Yapı da süslemeler cümle kapısı, pencereler, doğu cephedeki kuş evi ve mihrapta görülür. Camide inşa kitabesi harici mihrap, kapı ve pencerelerde de çeşitli kitabeler vardır.
          Kığılı camii



          SIR ALİ CAMİİ
          Sır Ali Mah. dedir. Caminin inşa kitabesi yoktur. Ancak caminin güneybatı köşesinde yine aynı isimle anılan bir çeşme vardır. Bu yapı üzerindeki kitabeye göre, 1124H./1712M. Tarihinde yenilenerek daha önce var olan çeşmenin yerine yapıldığı, bu durumda caminin de 1712 yılı civarında yapıldığıdır. Günümüze bazı onarımlarla gelen camii, orijinal özelliğini kısmen korumakta ve işlevini devam ettirmektedir. Yapı dıştan 9.30x12.60 m. boyutlarında enine dikdörtgen planlı, düz ahşap tavanlı camiler gurubuna girer. Yapının son cemaat yeri yoktur. Batı yönüne yakın zamanda briketten iki şerefeli minare yapılmıştır. Yapının duvarlarında kaba yonu taş, mihrap, sütun ve kemerlerde ince yonu taş, örtü sisteminde ahşap malzeme kullanılmıştır. Sade inşa edilen yapı da önemli bir bezeme yoktur.

           


            Türbeler

            HÜDAVENT HATUN TÜRBESİ 
            Taç kapısı üzerindeki inşa kitabesine göre, 712H./ 1312–13 M. yılında yapılmıştır. Anadolu Selçuklu Hükümdarı IV. Rukneddin Kılıç Aslan’ın kızı Hüdavend Hatun yaptırmıştır. Günümüze bazı onarımlar görerek gelen türbe, orijinal özelliğini korumaktadır. Yapı, tek katlı ve sekizgen planlı türbeler grubuna girer. Yapı inşasında sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı; kapı ve pencerelerin söve, kemer ve lentolar ile kasnaktaki kuşak ve kitabelerde beyaz mermer kullanılmıştır. Kasnaktaki sivri kemerli alınlıklardaki bezemelerle, pencerelerdeki figürlü süslemelerde ve pencere şebekelerinde daha ince dokulu ve sert olan kırmızımtırak renkte taş; iç mekânın kubbe kasnağında sağır sivri kemerlerde siyah kesme taş kullanılarak oldukça zengin malzemeye yer verilmiştir. Yapını inşasında oldukça temiz ve itinalı bir işçilik görülür.
            Türbe, sekiz kenarlı bir kaide üzerinde sekizgen gövde olarak yükselmekte ve üstte Onatlı kenarlı kasnağa dönüşerek içten kubbeye, dıştan da sekiz kenarlı piramidal külahla kapatılmıştır. Türbe yapı bakımından olduğu kadar, bitkisel, geometrik ve özellikle figürlü plastik bezemeleri bakımından özeldir.

            GÜNDOĞDU TÜRBESİ 
            Niğde/Merkez, Yenice Mah. Türbe Sokak’ta ve Hüdavent Hatun Türbesi güney yönündedir. Türbenin inşa kitabesi yoktur. Fakat Safer 745H./Haziran 1344 M. tarihinde vefat eden Gündoğdu oğlu Ahi Bevvap adına yazılan mezar kitabesi sonradan taç kapıya yerleştirilmiştir.Buna istinaden türbe 1344 yılı civarı yapıldığı kabul görülmektedir. Yapan ve yaptıran bilinmemektedir.Bazı onarımlarla günümüze gelen türbe, orijinal özelliğini korumaktadır.Yapı tek katlı ve kare planlı türbeler sınıfına girer. Yapının inşasında sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı giriş açıklığı sövelerinde mermer, basık kemerlerinde kırmızı ve sarımtırak renklerde kesme taş, pencerelerin söve ve lentolarında beyaz mermer kullanılmıştır.

            Türbe inşasında oldukça temiz bir işçilik görülmektedir.Kare planlı türbe dıştan;6.50x6.50 m. ölçülerindedir. Yapının alt kısmı kare planlı, cephe duvarları zeminden 2.20 m. yükseklikten itibaren birbirine bitişik 2 üçgen oluşturacak şekilde pahlanarak üst kısımda 0nikigen planlı ensiz bir kasnak meydana getirir. Bu durum türbede dıştan piramidal külahla, içtende tromplu kubbeyle kapatılmasına sebeptir. Yapının doğu cephesinde taçkapı, kuzey ve batı cephelerinde ise birer pencere açılmıştır. Taç kapıya çift kollu ikişer basamaklı taş merdivenle çıkılır.

            Türbe sade inşa edilmekle birlikte, taçkapı, mihrap ve pencerelerde bezemeler dikkati çeker.Taçkapı; genişlikleri farklı iki bordür ve dört silmeyle üç yönden kuşatılmıştır.Motifler alçak kabartma tekniğindedir.Taç kapı kavsarasızdır.İçteki iki bordür, üstten kemer şeklinde kuşatılarak tahfif kemerini oluşturmuştur.İçte mihrap oldukça sade tutulmuştur.
            SARI SALTUK TÜRBESİ
            Sarı Saltuk Hacı Bektaşi Velinin çağdaşıdır.Sarı Saltuk Türbesi Bor ilçesinde bulunmaktadır. XIII. yüzyıla ait olan bu türbe değişik zamanlarda onarım görmüştür. Bu önemli şahsiyetin Fuat KÖPRÜLÜ’nün Türk Edebiyatında “ İlk Mutasavvuflar” adlı eserinde görmekteyiz. Taptuk Emre’nin piri üstadı Sarı Saltuk’un hikayesinin anlatan Saltukname, Bor Halil Nuri kütüphanesinin 17292 numarasına kayıtlı az bulunan nüshalardan birisidir.
            SIRALİ TÜRBESİ 
            Niğde/ Merkez, Sır Ali Mahallesi, Çeşmeli Sokak’ tadır. Sır Ali Camiine bitişiktir. Türbenin inşa kitabesi yoktur. Fakat Sır Ali Camii ile beraber 1712 yılı civarı inşa edildiği görüşü hakimdir. Türbe Sır Ali Cami’nin kuzeybatı köşesine yerleştirilmiş, cami ile organik bir bütünlük arz eder. Türbeye harimin kuzey duvarının batı tarafında yer alan ahşap lentolu kapıdan giriş sağlanır. İç mekan çarpık planlı olup, yaklaşık 2.50x 4.00 m. boyutlarındadır. Alttan ahşap kirişlemeli düz toprak dam ile üstten de kiremit çatıyla kapatılmıştır.Örtü sistemi yanlarda duvarlara oturmaktadır. Yapının batı duvarında açılan mazgal pencere sonradan kapıya dönüştürülmüştür.İçte sonradan beton ile kaplanmış bir sanduka bulunur. Sandukanın Sır Ali’ye ait olduğu söylenir. Yapı oldukça sade ele alınmıştır.

            DÖRTAYAK TÜRBESİ 
            Niğde/Merkez, Yenice Mah. Dört Ayak Sok. yer alır. Yapının inşa kitabesi olmadığı gibi, kaynak bilgide yoktur.Fakat yaklaşık 15.00 m. kuzeyinde türbeyle aynı ismi taşıyan cami ile çeşme bulunmakta ve Çeşme üzerindeki kitabeye göre, 1178H. / 1764-65 M. yılında yapılmıştır. cami- çeşme ve türbe de aynı tip taş malzemesi kullanılmıştır. bu özelliklerden dolayı muhtemelen cami ile aynı tarihlidir. Çeşme Ebu Bekir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Türbeyi de aynı şahsın inşa ettirdiği düşünülebilir. Orijinal özelliğini koruyan türbe 1976 ve 1982 yıllarında onarım görmüş, bu onarımlarla kubbenin kaplama taşları yenilenmiş ve çevre düzeni yapılmıştır. Dıştan, 3.82x 3.82 m. boyutlarındaki yapı, baldaken tipi türbeler gurubuna dahildir. Kubbenin iç kısmında tuğla; ayak, kemer ve kubbenin dış kısmında sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı kullanılmıştır. Türbe “L” biçiminde ve 2m. yüksekliğinde 4 ayağa sivri kemerler yardımıyla oturan 2.70 m. çapında kubbeyle kapatılmıştır. Örtü sistemine köşelerden pandantiflerle geçilmiştir. Ayakların dış köşeleri, kemerlerin üzengi taşları, hizasından itibaren pahlanarak 0.40 m. yüksekliğinde ve taş kornişle sonlanan sekizgen planlı kasnak oluşturulmuştur. Kubbe bu kasnak üzerine yerleştirilmiştir. Kubbe altında prizma şeklinde yekpare taş sanduka(yazı yoktur)yer alır.
            Yapı oldukça sade inşa edilmiştir.
            ŞEREF ALİ TÜRBESİ
            Niğde/Merkez, Yukarı Kayabaşı Mah. Şerif Ali Sokağı’ndadır. İnşa kitabesine göre, 1282 H./ 1865-66 M. yılında yapılmıştır. Yaptıran Hacı Said Paşa’dır. Orijinal durumunu koruyan Türbe, 1976 yılında restore edilmiş,cephe duvarlarında aşınan taşlar yenilenmiştir.Yapı tek katlı, dikdörtgen planlıdır.Dıştan, 5.90x 9.20 boyutlarında, kuzey-güney doğrultudadır. Yapı inşasında; sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı kullanılmış ve itinalı işçilik görülür. Yapı oldukça sade inşa edilmiştir.
            1335 yılında yapılan Sungurbey türbesi ile Kesikbaş, Ağayusuf, Arapdede, Şah Süleyman türbeleri de Niğde ili merkezinde bulunmaktadır.
             

            Gümüşler Manastırı

            Manastırın yer aldığı Gümüşler Kasabasının Orta Çağ’daki adı ve tarihi hakkında dönem kaynağı bulunmamaktadır. Büyük bir kaya kilisenin içine oyulan manastır Kapadokya bölgesindeki günümüze iyi korunarak gelmiş ve en büyük manastırlardan birisidir.
            Kapadokya’da kayaya oyulmuş pek çok manastır bulunmaktadır ve bazı bilim adamları bunları yemekhaneli(trapezalı) ve açık avlulu olmak üzere iki grupta ele almaktadırlar. Gümüşler Manastırı ikinci grup dâhilindedir. Manastırın en önemli yapısı, kompleksin kuzeyinde yer alan kilisedir. Dört serbest destekli kapalı Yunan haçı planlı kilisenin kuzey haç kolunun kuzeyinde iki mezar nişi, naosun batısında beşik tonoz örtülü iki giriş mekânı bulunmaktadır. Manastır da yer alan diğer mekânların pek çoğunun işlevi bilinmemektedir.

            Kilisenin duvar resimlerinde en az üç farklı ustanın çalıştığı düşünülmektedir. Ana apsisteki üç şerit halindeki resimlerin en üstündeki Tahtta İsa, sağında iki melek, İncil yazarlarının sembolleri ile Desis sahnesinde yer alan Meryem ve havariler, en alttaki şeritte ise Kayserili Büyük Basileios, Nysa’lı Gregorios, Nazians’lı Gregorios gibi kilise babalarının resimleri yer almaktadır.
            Kuzey haç kolundaki Meryem’e Müjde, İsa’nın doğumu ve Tapınağa Takdimi sahneleri ile Vaftizci Yahya ve Aziz Stephanos figürleri ikinci bir sanatçının elinden çıkmış olmalıdır. İç narteksten naosa giriş kapısının güneyindeki Meryem ve çocuk İsa ile iki yanlarındaki baş melekler Gabriel ve Mikael figürleri üçüncü sanatçıya aittir. Narteksin üstündeki bir odanın duvarlarında Kapadokya’da örneği görülmeyen, av sahneleri, çeşitli hayvanlardan oluşan bir kompozisyon dikkat çekmektedir. Kapadokya’daki pek çok kilisede olduğu gibi, Gümüşler Manastırında da duvar resimlerinin ikonografik ve üslup özelliklerine göre yapılabilmektedir. Kilisedeki resimlerin bu özellikleri ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yöntemi ile 11./12. yy.lara tarihlendirmek mümkündür.
             

            Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi

            Şehirlerin oluşup gelişmesinde ve kimliğini oluşturmasında genel ve kendine özgü mimari özelliği ile bütünlük arz etmesi, bir bakıma o şehrin çehresi olması bakımından önemlidir. Osmanlı şehircilik anlayışında sosyal ve dini içerikli binaların önemi ve konumu oldukça fazla idi. Külliye geleneği de verilen bu değerin en somut göstergesi ve en önemli parçasıdır. Kısaca tanımlamak gerekirse Külliye; oluşum gayesi halka açık ve halka hizmet veren yapı topluluğudur. İçerisinde dini ve sosyal içerikli değişik binaları barındırır. Cami ekseninde Medrese, Darüşşifa, Han, Hamam, Kervansaray, Çeşme, İmaret, Türbe, Kütüphane, Umumi Helâlar, Hazire, Arasta vb. yapılardır. Osmanlı Devletinde yapılan Külliyelerin inşa amaçlarından biri ve bir bakıma en önemlisi devletin imar ve iskân politikasının bir gereğidir.
            Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi yapılış itibari ile bir Menzil Külliyesidir. Külliye, Ankara-Adana karayolu üzerinde bulunan Ulukışla merkezinde, “pazaryeri”nde yer alır. Yapı topluluğu halk arasında Paşa Hanı, Kışla, Ulukışla Kervansarayı olarak bilinir. İlçe bugün ki ismini de Kervansaraydan almıştır. Bazı araştırmacılara göre külliye, kervan yolcularının yanı sıra sefere çıkan askerlerin kışlağı olarak ta kullanıldığı bildirilmektedir. Külliyeyi yaptıran Öküz Mehmet Paşa’nın aslen Ulukışla’lı olduğu da yapının oluşumunda etkilidir. Yapı ile ilgili çokça anlatım ve değerlendirme vardır. Türk Edebiyatının tanınmış şairlerinden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” adlı şiirine bu külliye ilham kaynağı olmuştur. 17.yy.da Osmanlı Devletinde başlayan gerileme ve sonrasında başta Celali isyanları ve doğuya yapılan seferler sonucunda, Öküz Mehmet Paşa’nın 1615 yılında çıktığı İran Seferi sırasında bu yerde konaklama için kışlak olmadığını görünce, sefer sonrası bu külliyeyi yaptırdığıdır.

            Külliye, kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerindedir. Külliyenin odak yapısı; doğu-batı yönünde uzanan, yaklaşık dikdörtgen plana sahip arastadır. Arasta; dolaşımı sağlayan üstü örtülü bir sokaktır. Arastanın kuzey cephesi, hanın avlusuna bitişiktir. Kareye yakın dikdörtgen şekilli avlunun güney kenarında arasta; doğu ve batısında revaklar; kuzeyinde ise hücre ve eyvanlardan oluşan özel geceleme mekânları vardır.



              Hiç yorum yok: